tag:blogger.com,1999:blog-607027719700335642023-11-16T10:38:31.413-08:00Yalancı AdamYalancı AdamUnknownnoreply@blogger.comBlogger382125tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-92008638381466746472018-08-03T08:30:00.003-07:002018-08-03T08:30:37.845-07:00O zaman kimsenin kamerası, kaydı yoktu doğal olarak. <div>
Ama Pusu Yusuf mağarasının duvarına böyle şeyler çizmişti.</div>
<div>
<br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivAiH1twBcwzSnRygQ7qyNoebH4BWDmTa7zXw5HE0Klv07nkY2iNJwIlwCH72ZLedPUsepOLRSYvj9p9HMhAhTPyxduqvedjf4nh6FcLrO4Z_ca6SQhQit5TM-Hj7GJq9CUTPSnu_DlQ/s1600/py.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="507" data-original-width="599" height="270" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivAiH1twBcwzSnRygQ7qyNoebH4BWDmTa7zXw5HE0Klv07nkY2iNJwIlwCH72ZLedPUsepOLRSYvj9p9HMhAhTPyxduqvedjf4nh6FcLrO4Z_ca6SQhQit5TM-Hj7GJq9CUTPSnu_DlQ/s320/py.jpg" width="320" /></a></div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-41512779157051992842015-04-30T09:06:00.002-07:002015-04-30T09:06:30.304-07:00Sonra avcılar, toplayıcılar ve mağara duvarı Şamanları diye ayrılıvermiştik.<br />ilk kabileyi yöneten,bir mağara duvarı Şamanı olsaydı zaten Zumbar ve soyu hiç olmazdı, yani önemsiz bir figür olarak kalırlardı.<br />Tarih, hayıf kabul etmez, derdi kabilemizin kayıtçısı. <div>
Zumbar'ın ne cins biri olduğunu ilk o çözmüştü.<br />İlk üstadımız,son Neandertal Kozo'ydu. İnce kamışlarla püskürtme boyayı ondan öğrenmiştik. </div>
<div>
Boya elde etmeyi de ondan öğrenmiştik.<br />Zumbar, mağaramın duvarına beni resmedin, demişti; </div>
<div>
Üstat Kozo, kabileyi terk etmişti. </div>
<div>
Bu sebepten eğitimimiz yarım kalmıştı.<br />Bilim insanları, Kozo'dan öğrendiğim teknikle yaklaşık 18 bin sene önce çizdiğim hayvan resimlerini inceliyor.<div>
<br /> <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEid-Y8o_qGOq99QC4QSCKgWeICuX3PjwoBdToB26HBjK4FEF_trt2ZW11IgMmNzJXT8-WQaRLiRW5S979JTW_PHPNsA4UfJtOxzF3gz5vJ6qxrQ8xjjCn4o6BN0NUGvJ7FK92ZEIlG49g/s1600/B8W1TNyCUAAF8KW.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEid-Y8o_qGOq99QC4QSCKgWeICuX3PjwoBdToB26HBjK4FEF_trt2ZW11IgMmNzJXT8-WQaRLiRW5S979JTW_PHPNsA4UfJtOxzF3gz5vJ6qxrQ8xjjCn4o6BN0NUGvJ7FK92ZEIlG49g/s1600/B8W1TNyCUAAF8KW.png" height="266" width="400" /></a></div>
<span style="background-color: white; color: #292f33; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 22px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-47213681467413763922015-04-30T09:01:00.002-07:002015-04-30T09:01:11.187-07:00Şef Zumbar'ın sarayı yoktu mağarası vardı, <div>
icat ettiğimiz tekerleği onun mağarasına yuvarlamıştık. </div>
<div>
Mamut saldırısı zannedip çok korkmuştu.</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-49767675355892238032015-04-30T08:45:00.000-07:002015-04-30T08:50:30.305-07:00Çoktanrılı zamanlarda hep bir serkeş Av hayvanların kurutulmuş etlerini yiyorduk <div>
Kemiklerinden ok uçları, süs eşyası, fırça sapları...<br />Oraya buraya atılmış tahta tabaklar<br />Hiçbir şeyi yok Mağara duvarından başka... </div>
<div>
Henüz ekmeğin tadı yok </div>
<div>
Belki üzüm ekşimiştir yerinde birkaç damla su </div>
<div>
Av yok, eti yok, kürkü yok...<br />Kendi saçından kesip fırçalar yaptı ince sazlıklardan uzun borular</div>
<div>
Granitten sivriltti küçük baltasını </div>
<div>
Önce suretini kazıyacaktı...<br />Anladım, önce renkler gidiyordu...<br />Taşlar kalıyordu ölülerimizi nehir kıyısına gömdüğümüz zamanlarda </div>
<div>
Güneş bazen Tanrıydı, ateş bazen toprak bazen...<br />Çoktanrılı zamanlarda hep bir serkeş </div>
<div>
Çok Tanrısız mağaramın duvarına kazımıştım adını ilk-</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-85998544317721387222014-11-04T11:35:00.001-08:002014-11-04T11:35:35.346-08:00Auster<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjT3ZDFuABoLYJfje1nsLZaaKnmAXnc58UOUoSJYYF54Ovm_7b19wZ1o0OJZY6-gv5Y_thTXNxE4lfb6Dqod15YmqLz9IENk9aPpQT7FsbWy311X7mpqL5_TY8GXE6_NHtG9-_sgqd8kA/s1600/paa.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjT3ZDFuABoLYJfje1nsLZaaKnmAXnc58UOUoSJYYF54Ovm_7b19wZ1o0OJZY6-gv5Y_thTXNxE4lfb6Dqod15YmqLz9IENk9aPpQT7FsbWy311X7mpqL5_TY8GXE6_NHtG9-_sgqd8kA/s1600/paa.jpg" height="299" width="320" /></a></div>
<br />
Paul'a birçok konuyu ben vermiştim.<br />
Şans Müziği'nde kumarbazlık günlerimi anlatmıştı.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-45943487006556135192014-09-21T00:01:00.002-07:002014-09-21T00:01:37.864-07:00rehin<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrM6FQMKRZxp_3H_XLGiuQfi6Z9vUWdFRWQj_k_7XFAqlnntVoFlDuYIBDZ1fvvDzb5hKo5Pan5VG6vKpMcYEF85sqGNxLtii2hdYnazDen4AnnIRBc23MjJUwvnFyOGCwgxOHxwumxQ/s1600/cavemanr.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrM6FQMKRZxp_3H_XLGiuQfi6Z9vUWdFRWQj_k_7XFAqlnntVoFlDuYIBDZ1fvvDzb5hKo5Pan5VG6vKpMcYEF85sqGNxLtii2hdYnazDen4AnnIRBc23MjJUwvnFyOGCwgxOHxwumxQ/s1600/cavemanr.jpg" height="275" width="320" /></a></div>
<br />
Zumbar'ın<br />
rehinlerle bir imtihanı olmamıştı hiç.<br />
Zira<br />
O zamanlar rehin vs yoktu,<br />
mübadele vardı.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-84315485075204717762014-09-20T23:56:00.000-07:002014-09-20T23:56:52.261-07:00bbtf<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiU9WhyHx2fAzdDqf3lmcbYJy46NSL1WKzj9HJULa0zkId5tRY-l0LPcGEZCN4OhsIJM1ZB90HzFxv80C6TqQ6s4GAsSrUsbUoTU_dIoc15m_-CTKHMQBV52EhkpG8q8YRQ8xu2sMimnQ/s1600/cvbb.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiU9WhyHx2fAzdDqf3lmcbYJy46NSL1WKzj9HJULa0zkId5tRY-l0LPcGEZCN4OhsIJM1ZB90HzFxv80C6TqQ6s4GAsSrUsbUoTU_dIoc15m_-CTKHMQBV52EhkpG8q8YRQ8xu2sMimnQ/s1600/cvbb.jpg" height="256" width="320" /></a></div>
<br />
Tarla faresinin<br />
kabile reisi olduğu bir diyarda<br />
derin göçükler olur.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-50987379623136951612014-08-24T03:40:00.000-07:002015-04-30T09:08:59.380-07:00konuk yazı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbTpJcG2YJWo7qNrNXYh315vxpgesppsTXV56OtBL1UT4sO_jmUHbNXlRbX1vnjAYyjEz04p7grNbVqTIgUuMHt2sb7bF2AJmFWcEbN2ZBRs0C5Podsg72Y1mBwSP24buWKnDikKwFeQ/s1600/sm.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbTpJcG2YJWo7qNrNXYh315vxpgesppsTXV56OtBL1UT4sO_jmUHbNXlRbX1vnjAYyjEz04p7grNbVqTIgUuMHt2sb7bF2AJmFWcEbN2ZBRs0C5Podsg72Y1mBwSP24buWKnDikKwFeQ/s1600/sm.jpg" /></a></div>
<div>
<b><span style="color: #990000;"><br /></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000;">Korktum</span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #274e13;">Muzaffer Oruçoğlu</span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ehlibeytle birlikte Şii Arapların, Türkmenlerin Tanrısı kaçtı. Bütün Asur Tanrıları kaçtı. Eğer günah işlemiyorsam, sanırım dünya işlerine karışmayan bizim güzel Tanrımız Azda da kaçtı. Mezopotamya sisine büründü, Zerdüşti ve Sufi ışıltılar içinde çekilip gitti zaman ötesine. Ve en son, kaçmaz dediğim Melek Tavus da kaçtı. Dayanamadı şehirdeki vahşete. Cümle Ezidiler kaçtı. Yalnız kaldım. Korktum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yüzleri kapalı, kara bayraklı genç mücahit ordusu, kendince sapkınların, şeytana ve yanlış tanrılara tapanların şehirden kaçamayan güzel kadınlarını topladı. Toplananlar arasında, gülümseyişlerini gizleyen ama bana yönelik gülümseyişlerini kalbinin gamzesiyle ayan eden o güzel kadın da vardı. Boşalmış evleri aradılar. Altın, para, mücevher ne bulduysalar götürdüler. İnanamadım gözlerime. Korktum. Bana öyle geliyor ki, IŞİD İslam ordusunun imamları, devşirme mücahitlerine güvenmiyorlar; çalmasınlar diye Enfal Sûresi'nin birinci ayetini anımsatıyorlar sık sık: "Ganimetler, Allah'a ve Resûlüne aittir."</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Başı açık, pantolonlu, çıplak kollu kadınları gördükleri her yerde vurdular. Evlerden başı açık ölü kadınlar çıkarıldı. Bütün kadınlar kara çarşaflara büründü. Yaşlı, kambur ve topal olduğum için bana dokunmadılar. Esir aldıkları yedi yüz askerin kurşuna dizilişini seyretmeme bile karışmadılar. Şehri her gün kolaçan ettim ve her gün korktum. Beni tanıyan biri gidip, "Bu topal adam Êzîdî'dir, Laleş'teki Nûranî Dergâhı'na on yıl hizmet etti" diye gammazlasa, Türkmen delikanlısını kestikleri gibi beni de ensemden testereyle keserler. Bereket versin ki, Gılgamış Destanı'nı, Tevrat'ı, İncil'i, Kur'an'ı, Meshaf-ı Reş'i, Kitab-i el Celve'yi okumuş, bilgi yükünü almış bir adamdan ziyade bir dilenciye benziyorum. Bu şehir zaten oldum olası beni, Azrail'in uyuduğu yerlerde uyuyan kurnaz bir yaşlı sanıyor. Beni tanımıyor bu şehir. Hayata hep aynı yarıktan baktığım halde farklı şeyler gördüğümü, farklı hayaller kurduğumu bilmiyor. Hiç sevilmediğim halde, hayal gücümü delice sevmekten aldığımı hiç bilmiyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu sabah mezarlık arazisinde iki kadını taşlayarak öldürdü, IŞİD İslam ordusu. Zinakâr diye ihbar edip yakalatmışlar kadınları. Geleceğinden kaçmış, geçmişiyle yaşayan kara bir kalabalığın oluşturduğu çemberin ortasında bir kadın ağlıyordu. Diz çökmüştü, elleri arkasından bağlıydı. İlk taşları şahitler attı. Bunlar, mavi mermer parçalarıydı. Kadın kafasından yaralandı. Şahitlerden sonra recm cezasını veren hakim de bir mermer parçası attı, tutturamadı. Daha sonra herkes bir taş attı. Korktuğum için bir taş da ben attım, değdirmeden. Kadın, kanlı taş yığınları içinde bağıra bağıra öldü. Ölüyü kaldırdılar. Ölüyü kaldırır kaldırmaz, mümin kalabalık ölünün kaldırıldığı yere sökün etti, kanlı kansız taşları aldı. Meydan taşsız kaldı. İkinci kadını getirdiler. Tanıdım. Bizim mahalle pazarında lavaş arası kebapla canlı tavuk satan, Sabiilerden bir kadın. İki IŞİD İslam neferinin arasında diz çökmeden önce, "Bu şehirde herkes birbirini ihbar ediyor, utanın!" diye bağırdı kadın. Kalabalığın zoruna gitti bu. Karadonlu neferler, kadına diz çökerttikten sonra çekildiler. Çekilmeleriyle taş yağmurunun başlaması bir oldu. Kadın kanlar içinde ayağa kalktı, dimdik durdu. Bağırmadı. Büyük taşlar fırlatılınca, çam yarması gibi devrildi. Yazıklar olsun bana, bir taş da ben attım. Korktum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Eskiden bu şehirde canım sıkılırdı. IŞİD İslam ordusu şehre girdiğinden bu yana artık canım sıkılmıyor. Feleğin alnına basarak yürüyor bu ordu. Sekiz dokuz yaşındaki Şii, Sabii, Asur ve Êzîdî kızları mücahitlerine nikahlıyor, gerdeğe ve çarşafa sokuyor. Anlamıyorum. Bir yandan Êzîdî çocuklarını kadınlarla beraber kırıp toprağa gömerken, diğer yandan 12-13 yaşlarındaki sünni Arap çocuklarını silahlandırıp cephelere gönderiyor. Her gün ummadığım bir olay oluyor ve her gün şehri kolaçan ediyorum. Kafam silgi, ayaklarım kalem ucu gibi işliyor, ayaklarımın yarattığı zamanı kafam siliyor. IŞİD İslam ordusu, büyük bir cesaret örneği göstererek kiliselerle birlikte Şit'in, Cercis'in ve Yunus Peygamber'in türbelerini bombayla patlatıp yerle bir etti. Yunus Peygamber'in türbesinin yıkılışını göremedim. Ama gittim, yıkıntılarını yakından gördüm. Kanım dondu. Korktum. İlk sevgilim bana bu türbenin dibinde vermişti mendilini. Kiliselerden, camilerden, Laleş Vadisi'nden, Dicle kıyısından gelen güvercinler bu türbenin kubbesinde toplanırlardı. Her sıkıldığımda koşa koşa gelir, üç kere tavaf eder, duvarına yüz sürerdim bu türbenin. 1300 yıl ayakta kaldı bu türbe. Sevgilimin cemali, 1300 yıl gülümseyip durdu bu türbenin duvarlarında. 1300 yıl sevdim ben bu türbeyi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
IŞİD İslam ordusunun yıktığı Ced Bayan minarelerinin taşları arasında ak sakallı bir adam ağlıyordu bu sabah. Sordum; Şeyh Reşit Lolani'nin soyundan geldiğini, Şeyh Reşit Lolani Camisi'nin yerle bir edildiğini, bir IŞİD mücahidinin de "Avec'leri kıracağız" dediğini anlattı. Adam, şeyhin soyundan gelmişe benzemiyordu. Ama acıdım, benzettim. Sonra ne olduysa dayanamadım, Dicle kıyısına gittim. Elli yıl evvel, sevgilimin kendisini Dicle'ye attığı yerde durdum. Çömeldim, sudaki suretime baktım. Suretim çekip gitmiş; yerine, yapması gerekirken yapmadığı iyiliklerin kefareti altında kalmış, tükenip yamulmuş, ak sakallı bir yüz gelmişti. Korktum. Sırt üstü uzandım kevnü mekana, göğün ışıklı rahmine diktim bakışlarımı. IŞİD İslam ordusunun götürdüğü o güzel kadını düşündüm. Güvercin çığlıkları geliyordu öteden, Laleş Vadisi'nden.</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-75127141169794908662014-08-23T11:23:00.001-07:002014-08-23T11:23:27.073-07:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguVkwTLV_rWBbEpciwL6Db3l4clp2H54fI10hSr3y260jX0rR-Yk8BkkDtZvLbb5FN8mkzq_ij8bUg9F5BZsA-4pRvdLAsPeQ2eHBxZMJ6mCrkaszcc7OYU3ZzQ3-3dBDkCdDho_J_5w/s1600/wookey-hole-caves-graffiti-attack-1375100376.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguVkwTLV_rWBbEpciwL6Db3l4clp2H54fI10hSr3y260jX0rR-Yk8BkkDtZvLbb5FN8mkzq_ij8bUg9F5BZsA-4pRvdLAsPeQ2eHBxZMJ6mCrkaszcc7OYU3ZzQ3-3dBDkCdDho_J_5w/s1600/wookey-hole-caves-graffiti-attack-1375100376.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
Zaman yoksa, mekan da yoktur; <div>
bunu en iyi ben bilirim dostlar. </div>
<div>
Zaman! </div>
<div>
Gelip geçip gidecekler ve mekansız kalacaklar. </div>
<div>
Öyle! </div>
<div>
Adi Şef Zumbar!</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-53691564588241142392014-08-23T11:21:00.000-07:002014-08-23T11:21:48.359-07:00Demiş ki; kıyamete kadar. <div>
Ulan bakınca Zumbar nesebine, korkmuyor değilim hani. </div>
<div>
Ölümlüler için hava hoş da...</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqph61_FVzNuPD9NXRvOauIfSZ88dTfMCqBRdkO2_5VpCHc-Rp_8G0Za-bl3S0jtd1L3q7mPoFiuCDmzZ07dzxPCU_l1PIgnZp9PU_fkGuMb7f4P6aOHQuxuWXVFzDkbCPBSIVmJ0nEQ/s1600/v.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqph61_FVzNuPD9NXRvOauIfSZ88dTfMCqBRdkO2_5VpCHc-Rp_8G0Za-bl3S0jtd1L3q7mPoFiuCDmzZ07dzxPCU_l1PIgnZp9PU_fkGuMb7f4P6aOHQuxuWXVFzDkbCPBSIVmJ0nEQ/s1600/v.jpg" height="210" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-3460411900477667302014-08-23T11:19:00.001-07:002014-08-23T11:19:45.858-07:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuMCMMSs8ysk1gQOuDMGDkh6c1iACjicr5oLxOzcPiKI1mUO5lIMSKArJmqPWKsOxo53icyM5SAShgKVq-yqYS2t1v549-5RLYqitc8yvh6BEvdgOo2wKlwOSfZ7Q_PHWDJwA9CGfprA/s1600/cv.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuMCMMSs8ysk1gQOuDMGDkh6c1iACjicr5oLxOzcPiKI1mUO5lIMSKArJmqPWKsOxo53icyM5SAShgKVq-yqYS2t1v549-5RLYqitc8yvh6BEvdgOo2wKlwOSfZ7Q_PHWDJwA9CGfprA/s1600/cv.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
Evet, Tarla Faresi de yükselebilir, izzet(!) ve ikbal içinde bir süre devinebilir.<br /><br />Dün Çelebi Baba ile oturuyorduk (Evliya olan), yahu evlat dedi, memlekette gördüklerim bir gerçek mi yoksa yolculuklar başıma mı geçti.<br /><br />Ben de: İçelim ve güzelleşelim be Baba, dedim, nasıl olsa her gecenin bir sabahı var. Güldü, yahu bu gece pek uzun sürdü, dedi.<br /><br />"Şu Zumbar'ı hakkaten merak ediyorum," dedi Çelebi Baba: "Nasıl bir nesep bırakmışsa, canına yandığım."<span style="background-color: white; color: #292f33; font-family: 'Gotham Narrow SSm', sans-serif; font-size: 26px; line-height: 32px; white-space: pre-wrap;"><br /></span>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-82865487468009280202014-08-23T01:21:00.002-07:002014-08-23T01:21:43.079-07:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcFkg1InJKJ3DJGLpvNqXCkeS8QYPrdsvc9c0m0mJKmB5KQ6YhE-QXASwfde4sH9JwBEI8tX3Jv1AuBlEnHcuYj_KK2PU9VdHP9FyBm8FZp_jvAiip3E3alInMgSucJMU5gkPPP-Hh9A/s1600/rntttn.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcFkg1InJKJ3DJGLpvNqXCkeS8QYPrdsvc9c0m0mJKmB5KQ6YhE-QXASwfde4sH9JwBEI8tX3Jv1AuBlEnHcuYj_KK2PU9VdHP9FyBm8FZp_jvAiip3E3alInMgSucJMU5gkPPP-Hh9A/s1600/rntttn.jpg" height="165" width="320" /></a></div>
<br />
Eskimekte olan hariciyeci ve çiçeği burnunda başvekilin<br />
dış siyasetinin şahsi tahayyülü veya<br />
boka batmanın gerçeği ve gerçekliği.<br />
<br />
Temsilen-Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-45911257565615992282014-08-23T01:06:00.001-07:002014-08-23T01:07:52.198-07:00Memleketimden Bir Hıyarlık GüzellemesiBir seçimii daha hezimetle kapadık ve iki tansferden sonra da hakikaten hayata döndük. Devam ediyoruz işimize.<br />
Konumuz hıyardır dostlar.<br />
Salatalık yaygın adıdır.<br />
Latince karşılığı cucumis sativus’tur. Arapçada karşılığızavrak alarak kayda geçmiştir. Ama hıyar kelimesi ne ihtişamlı durmaktadır bir metafor burgacında.<br />
Hıyarın türleri vardır dostlar; tarlada yetişeni, serada yetişeni, turşuluk olanı, muktedir meşrebi…<br />
Sera Hıyarının Sofralık Çeşitler: Bittex, Standex, Orion, Melior, Green spott, Spot Resistent diye sıralanır.<br />
Sera Hıyarının Turşuluk Çeşitler: Hokus, Nimbus, Argus olarak anılır.<br />
Tarlada Yetiştirilen Hıyarın Sofralıklar grubuna Colorado, Cubit, Marketer, Submarine, Stays Green gibi Amerikan orijinlilerinin yanı sıra memleketin değişik yörelerinde yetiştirilen bazı yerli hıyarlar girer. Bunlar; Langa, Maltepe, Çengelköy, Dere ve Kilis hıyarıdır. Kilis hıyarı diğerlerine oranla daha küçük boylu, hoş kokulu ve oldukça erkencidir.<br />
Turşuluk Çeşitler: Gherkin, Belair, Belmonte, Kornişon ve Rus hıyarı şeklinde sıralanır.<br />
Gelelim memleketin medya hıyarlarına: <br />
Bunlar muktedir tarlalarında yetişirler. <br />
Maddi manada mümbit bir arazi isterler beklerler umarlar; tüm bunları arzu ve istekle yaparlar. <br />
Hem kifayetsiz hem de muhteristirler. Zira çapsızdırlar, çepersizdirler, hayati bir haysiyet zarından yoksundurlar. <br />
Sıkça yanılırlar, ki öngörüsüzdürler. Yanıldıklarını gördüklerinde misalen bir yetmez ama evet hıyarlığında pişman olurlar ki bu da yetmez bir mahiyettedir. <br />
Suyun aktığı yere doğru filizlenir çiçeklenir ve serpilirler. <br />
Kendi başlarında dikelmek gibi bir meziyetleri yoktur yanı başlarında hep bir mevki, makam, para, pul payandası olmak zorundadır ki payandalıkları bu payandaya bağlıdır. <br />
Bir besin zincirine tabidirler. <br />
Basit bir zavrak olarak başladıkları hıyartları gazeteci, vekil, danışman olarak devam edebilir. Bakanlık hayalinde olanı da vardır. <br />
Olanı görmezler gösterileni idrak ederler. <br />
Bildiklerini anlamazlar, anladıklarını zannederler. <br />
Yalancı tanıklık müessesesinin fos hıyarlarıdır. <br />
Toplu hasada tabidirler, tek tek de değerlendirilebilirler. <br />
Zaten yeşildirler, asla kızarmazlar, arlanmazlar, hicap etmezler. <br />
Bunlardan bir cacık olmaz; sarmısak ve süzme yoğurt bile bu cins hıyarı adam edemez, bir lezzet veremez. Kuru nane bile fayda etmez. <br />
Mevsim salatasında bile kadroya giremezler; ama mevsimlik kullanımları vardır ki bir tarlanın ilelebet mahsulü olduklarını zannederler. <br />
Hıyardırlar bunu fark edecek kadar, hıyarlıklarının da önemsenmesini istemezler. <br />
Hormonludurlar. Aldıkları zehir payandalarından gelir ve içinde oldukları tarlayı bir fani hıyar ömürlerinde nasıl zehirledikleri meselesinde de bîidraktirler. <br />
Bu hıyarlar; gerek sera gerek tarla hıyarlarına göre ve hatta gerekse turşuluk hıyarlara nispeten ömürsüzdür, leş kokuludur, fitnedir, yalancıhıyadır, kimi dönektir kimi dümbelektir ama muhakkak ki alayı erkencidir. Bir menfaatin nereden geldiğini görecek kadar erkencidir. <br />
Çengelköy hıyarı değildirler; ama ille de bir semt adıyla anmak gerekirse Kasımpaşa hıyarı olarak kayda geçebilirler. <br />
Elbet bir gün turşuları kurulacaktır. <br />
<br />
<div>
Çiko nihayet döndü pazardan, file dolu. Baktım fileye, yok yok! Salam, sosis, sucuk, kızarmış piliç, domates, soğan, peynirin türleri, zeytinin hem kendisi hem yağı… Bolca hıyar…<br />
Ne iş dedim, bunca hıyar?<br />
Severim bu mübarek hıyarı evet; lakin bilirsin ki ben hıyarlığı sevmem, dedi Çiko.<br />
Göbeğini sarsa sarsa attı kahkahasını. Hadi bakalım, dedi, doldur şu rakıları, hormonsuz hıyar bunlar, sadece rakıya meze olurlar… diye çınladı: Sadece rakıya meze olurlar… Sadece rakıya meze olurlar… Sadece rakıya meze olurlar… Sadece rakıya meze olurlar…</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-59533106433655395932014-08-23T01:05:00.002-07:002014-08-23T01:05:32.695-07:00Sevgisi kendi menfaatlerineydi Zumbar'ın, saygısı ise yine kendi sefil iktidarınaydı.<br />
Ama işte arasanız tozunu bile bulamazsınız.<br /><br />Tarihin ilk rakı imalatçısı ve siyaset bilimcisi olan Domdom,<br />
ben bu adamı ne ayık kafayla izah edebiliyorum ne de düz kafayla, derdi.<br /><br />Bir Zumbar suretinin günümüze kadar vurması hangi lanetin tecellisidir ki?<br /><br />Zumbar'ın en büyük hatası -basiretsizliğinin sonucunda- kendine özel bir birlik kurması olmuştu.<br />
Bunlar tarihin ilk barbarlarıydı.<br />
Çapsızdı Zumbar ve avenesi<span style="background-color: white; color: #292f33; font-family: 'Gotham Narrow SSm', sans-serif; font-size: 16px; line-height: 22px; white-space: pre-wrap;">!</span>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-21884973586496950472014-08-23T01:02:00.001-07:002014-08-23T01:02:11.139-07:00Zumbar'ın yanına gittiydim. <div>
Acaba geriye doğru bir şeyleri değiştirebilir miyim diye. </div>
<div>
Zira Zumbar soyunun bugüne etkileri pek fena olmakta.<div>
<br /><div>
Yine de can sıkmamalı,</div>
<div>
Zumbar, sadece çapsız ve adi bir şefti. </div>
<div>
Ben yazıyorum diye var. </div>
<div>
Ki nesebi de çapsız. </div>
<div>
Çokça anılmayacaklardır.</div>
</div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-4705511131579538972014-08-23T00:59:00.003-07:002014-08-23T00:59:50.894-07:00tomMark Twain kitabın önsözünde <div>
Tom Sawyer hikayeleri hakikattir, demişti. </div>
<div>
Doğrudur, </div>
<div>
hepsini ona ben anlatmıştım kaçak viski yapar ve içerken.</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-26249569747861056502014-07-13T09:37:00.003-07:002014-07-13T09:37:49.029-07:00usanmakŞu padişahların egosundan ve kaprisinden usandım bre çocuk demişti Çelebi Baba. <div>
Bilmem mi, </div>
<div>
benim de başımda bir Şef Zumbar vardı </div>
<div>
demiştim.</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-19505489867532132032014-07-13T09:13:00.004-07:002014-07-13T09:15:15.119-07:00KutuplaşmakGeçenlerde;<br /><br /><br />TÜSİAD Haluk Dinçer, düzenlediği değerlendirme toplantısında, “Türkiye, gündeminde kara delik gibi duran ağır toplumsal kutuplaşmaya maalesef yenik düşmüştür.” demiş.<br /><ul>
<li>Arada hacıyatmaz laflar da etmiş, ülkemizdeki o teorik demokrasiyi kullanamıyoruz diye fantastik bir cümle de kurmuş. </li>
<li>Amma velâkin </li>
<li>şu kutuplaşmanın ve teorideki o demokrasinin pratiğe dökülmesine engelin en temel sebebini söylememiş bre. </li>
<li>Oradan öylece dolanmış geçmiş. </li>
<li>Akp’nin ve Başbakanının bu kutuplaşmanın yegâne sorumlusu olduğunu es geçivermiş işte. </li>
<li>Kısmet! </li>
</ul>
Irak’tan bahsetmiş, bankalardan dem vurmuş, çözüm sürecinde sadece muhalefete lafı çakmış, cumhurbaşkanlığı ile ilgili konuşmuş, vergi affına dair görüş belirtmiş, kayıt dışı demiş, ama işçilere, onların sorunlarına, beklentilerine ve haklarına ilişkin bir tamlama bile kurmamış. Nasip, diyelim! <br />İşçi ölümlerinde dünya üçüncüsüyüz sayın patron, bunu biliyorsunuzdur ve bu hazin alanda Avrupa şampiyonu olduğumuzu. <br /><ul>
<li>Sizden işçilere dair bir şey elbette duymayacaktık ama bizim bu kutuplaşma hikâyeleriyle bir demagojiye inanmamızı beklemeyiniz. </li>
<li>Siz patronlarla elbette kutuplaşacağız. Mücadelenin esası bu. </li>
<li>Toplumsal kutuplaşmanın önüne geçmek için de topu hükümete ve özellikle Başbakana atınız.</li>
</ul>
Sonra da eklemiş Sayın Dinçer, hükümete küsmek gibi bir lüksümüz olamaz, diye.<br /><br />Eh bu da Kaderdir bre patron!Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-18879242981627854342014-07-13T09:05:00.003-07:002014-08-23T01:18:36.578-07:00amanYahu amma da açmışız arayı.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-33006816123037923562013-12-16T08:46:00.003-08:002013-12-16T08:53:17.384-08:00kötüyü oynayan iyi adamlardı<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;"><span style="color: red;">İyiyi Oynamak veya
Stratejik Ortaklık</span><span style="color: #ff9900;"><o:p></o:p></span></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Ustura Kemal, nesli tükenmiş hakiki mahalle kabadayılarındandı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Her
mahalle gibi bizim mahallenin de kendine özgü davranışları, simaları vardı,
vardır. Onlardan bir başkası da Kassap Zihni’ydi. O da rahmetli olup
gidenlerden. “Kassap”lığı kasaplıktan değil; satırla arsız, namussuz
kovalamasından geliyordu. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;"><b>Bir
de Garip vardı.</b> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Çok yıllar önce bir gün, yazlık sinemanın altındaki kebapçıda
nefis dürüm kebabımı bekliyordum. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">O sırada yan mahalleden öğle sıcağında
içtiğinden veya çektiğinden kafası dumanlanmış biri meydan okuyarak Asker
Bilal’in kahvesine doğru gelmesin mi? </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Nedir ne değildir diye millet şöyle bir
yönelir caddeye. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Kahvedekiler de basra, pinaki, remi, hoşkin kâğıtlarını
bırakıp dışarı seğirtirler. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Bizimki meydan okumasına elinde çakı türü bir
cisimle ve üstü çıplak devam edip kahvenin önüne geldiğinde Garip kebapçıya
girer. Usta der, şu soğan bıçağını versene bir. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Kebapçı, niye Garip Abi, diye
öylesine sorar tabi. Yahu tespihin saçağını keseceğim, kötü duruyor. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Kavisli
ve dolgun soğan bıçağını kaptığı gibi koşar, koşmaz uçar kabadayılık yapan
adamın (<i>Tilki</i> <i>Selim</i> <i>derlerdi</i>, <i>ama</i> <i>bir</i>
<i>itti</i>.) üzerine. </span><br />
<span style="font-size: 11.0pt;">Garip’i henüz fark etmemiş
Tilki Selim bir iki daha nara atar ki milletin gayri ihtiyari baktığı yere o da
gayri ihtiyari bakar ve huyunu çok iyi bildiği Garip’in elinde bir cisimle
geldiğini görür. </span><br />
<span style="font-size: 11.0pt;">Tabi erkekliğin ciddi bir yüzdesinin kaçmak olduğunu gayet iyi
bilen Tilki Selim topuklayıverir. Arkasında Garip, Garip’in arkasında bütün
kahve, onların arkasında biz çocuklar… <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;"><b><span style="color: red;">Tanık Olmak</span><span style="color: #ff9900;"><o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Az
sonra bir cinayete tanık olacaktık ki daha önce olmuştuk, basit bir husumetten
dolayı iki eski arkadaştan biri diğerini biz sokakta kulle oynarken gözümüzün
önünde beş kurşunla öldürmüştü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Tilki
Selim, Mısırlı Kemal’in evinin önündeki kavak ağacına tırmanıp paçayı hafif
sıyrıklarla kurtardı. Tabi mahalleli araya girmeseydi o akşam Tilki’nin ruhuna
bir el Fatiha okunabilirdi pek ala. Tilki Selim’i uzun yıllar görmedim sonra. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;"><b>Hicabi
</b>vardı bir de. Yok, bu kabadayılardan değildi. Kebapçıydı, ama asabi
takımındandı (<i>Bu rağmen mahallelinin
taktığı kebap borçlarını tahsil edememekten iflas etmişti.).</i> Bir gün Eczacı
Ayhan’a, derin bir fısıltıyla, Yiğen bir hap ver de bu akşam yengenle… </span><br />
<span style="font-size: 11.0pt;">Tabi
işin makarasında olan Ayhan, Hicabi Usta’ya kas gevşetici verir. Hicabi de
ertesi gün, ulan ne verdin, beni o bir’den de ettin diye bıçakla usulen
kovalamıştı Ayhan’ı. Sonra Fahri Balıkçı vardı... Kendi kafalarına sıkan Pusu vardı,
Sarı vardı… <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Bir
mahalle meselesinde, bazen kişisel, kimi zaman keyfe keder bir mevzunun
hallinde veya yerel adaletin tecellisinde kötüyü oynayan iyi adamlardı hepsi. İşleri
çok zordu. Ben o satırlı kabadayı Kassap Zihni’nin Adanaspor kapanıp liglere
katılamayınca, sinirinden değil efkârından ağladığını bilirim. Abi demiştim,
sen Kassap değil Pamuk Zihni’sin, zaten armamızda da var… Gülerdi. </span><br />
<br />
<ul>
<li><b style="font-size: 11pt;">Kötüyü
oynamak gibi çok zorlu bir işe kalkışmış iyi adamlardandı.</b><span style="font-size: 11pt;"> </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">Bu ne ağır bir
yüktü… </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">Bir hayat girdabında, hele tercih ettikleri gibi bir ömrü sürmek
durumunda kaldıkları yıllar boyunca, </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">aleni, doğuştan, doğal, hakiki kötülere
karşı o kötü adamı oynamak, </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">hatta bazen rol çalarak oynamak hayatî bir
mecburiyetti…</span></li>
</ul>
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Biri,
artık çocuklara yük oluyoruz, devir değişti, mazimiz benim sabilerin önünde
engel deyip ödünç bir tabancayla kendini vurmuştu. Diğeri yiğit davranamadığını
düşündüğü bir meseleden dolayı av tüfeğini boğazına dayayıp asılmıştı tetiğe. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Öyledir,
vardır her mahallenin bu tür hikâyeleri. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;"><span style="color: red;">Barikat Kapı</span><span style="color: #ff9900;"><o:p></o:p></span></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Mahalle,
Kurtuluş savaşı yıllarında direnişin Adana’daki mevzilerinden biri olur. İşgale
karşı savaşır. Sonra 1970’li yılların sonunda, bir yazdönümünde yine, Maraş
katliamının benzeri mahallede olacak diye bir haber dolanınca kentte, mahalle
girişine barikatlar kurulduğunda da bir direniş kapısıdır. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br />
<ul>
<li><span style="font-size: 11pt;">Derken
33 yıl sonra, </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">çocukluğumdan kalan o barikatı aynı yerde yine görünce yeni bir
direnişte, bilirim gönenir mahallenin hatıraları, “iyi adamları”… </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">Yıllardır
görmediğim Garip’i görürüm kalabalıkta, yaşlanmıştır. </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">Yazlık sinemada 1970’lerde
film öncesi konuşmalarını yapan mahallenin Albert Parsons’u olan Aliço’yu
görürüm; yaşasaydı Kasap Hasan da olurdu gaz maskesiyle sokaklarda;</span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">Ustura,
Zihni, Hicabi, Sarı, Pusu, Fahri… </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">Ama Tilki olmazdı orada, dedim ya onun cinsini… </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">O, iyiyi oynamaya çalışan kötü adamlardandı, fenaydı. Ya, bir de böylesi var.</span></li>
</ul>
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;"><span style="color: red;">Kötüyü Oynayan İyi Adamlar</span><span style="color: #ff9900;"><o:p></o:p></span></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Kötüyü
oynayan iyi adamların mahallesinden, belli bir zaman diliminde, iyiyi oynayan
kötü adamların ülkesine geçmek gibi bir sarsıntı var, yaralayıcı bir
sarsıntıdır bu. Vatandaşın iyi, güzel, vicdani, insani, ahlaki olan her bir
şeye olan itimadını hırpalayan cinsten…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br />
<ul>
<li><span style="font-size: 11pt;">İyiyi
oynayan bu kötü adamların ülkesinde standartlar hep çiftedir. </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">Aynı olgunun
farklı zaman ve mekânlardaki olaylarına gösterilen refleksler de iyiyi oynayan
kötünün izlerini taşır. </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">Bir siyasi ikbal, ihale, köşe veya şahsi hırsın
neticesinde ya da bilmem neyinde ölüler üzerinden sayıya ve kandırmacaya bağlı
siyaset yapmaktan zerre kadar hicap etmezler. </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">Bu cins için örneğin ölümlere
üzülmek sadece dini bir ideoloji yakınlığında kendini gösterir. </span></li>
<li><span style="font-size: 11pt;">Gözleri timsah
gözyaşlarından başka bir şey dökmez.</span></li>
</ul>
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Yahu,
bir başka ülke vatandaşlarının yaşadığı darbeden ve uğradığı katliamlardan
kendine bir mağduriyet çıkararak ve bu hazin durumu siyasi bir iç malzemeye
dönüştürüp bundan kendine yeni bir mevzi edinir olup kaybolmuş itibarını böylece
yeniden sağlama çabasıyla dönenen bir başka kitle gördünüz mü? Dünya değil,
insanlık tarihinde?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11pt;">Her konuşmanızda, her
yazınızda suçüstü yakalanıyorsunuz.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Masum
değilsiniz, zira iyiyi oynayan kötü, çok kötü adamlarsınız. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;"><span style="color: red;">Stratejik Ortaklık</span><span style="color: #ff9900;"><o:p></o:p></span></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Ustura
Kemal’in kahvehane işlettiği zamanlardan kalma şöyle bir sahne rivayet edilir:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Tüccar
Mahmut, Ustura ile mahalle merasının kullanımı konusunu tartışıyordur. Usturayı
bir stratejik ortaklığa ikna etmeye çalışır:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Mahmut</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: Bak muhterem kardeşim, kanalın hemen ötesindeki toprakları kapatmayı
düşünüyorum ki oradan meraya atlamam kolay olur.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Ustura</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: Atlamak derken?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Mahmut</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: Merayı topraklarıma dâhil edeceğim yani. Bereketli, hem de bakir bir
alandır. Tabi seni de unutmayacağım canım. Bu ulvi davada bana manevi desteğin
lazım. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Ustura</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: Ulvi ha! Öyle bir dava varsa o zaman merayı ben ele geçiririm… <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Mahmut</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: Bu daha iyi olur canım, ben de senden makul bir fiyata alırım. Tapu
derdini de düşünme, ben meseleyi meşru hale getiririm.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Ustura</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: İnanıyorum ki yaparsın. Peki, mahallelinin ineği, kuzusu nerede
otlayacak? <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Mahmut</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: Canım bir süre öyle kullanılır mera. Ama dünya hep aynı kalacak değil
ya. İlerisini düşünmek lazım… O topraklara çok ihtiyaç olacak.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Ustura</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: Hangi açıdan?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Mahmut</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: Geleceğimiz açısından.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Ustura</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: Anladım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Mahmut</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: Bak buna sevindim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Ustura</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: Çayını içtin mi Mahmut Ağa?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Mahmut</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: İçtim muhterem kardeşim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="font-size: 11.0pt;">Ustura</span></b><span style="font-size: 11.0pt;">: İyi, şimdi siktir git bu mekândan…</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 11.0pt;">Peki,
hadi için o dem’li çaylarınızı siz. İçiniz…
Bekleriz… Bir 21. yüzyıl karanlığından çıkmaya ahdetmişken kavmimiz…<o:p></o:p></span></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-36192310687849914302013-11-28T03:17:00.002-08:002013-11-28T03:17:20.912-08:00ispanya iç savaşı 2<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: red;">986 Gün veya Acı Harman<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: green;">2.Bölüm<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
Evet, aslında devinir dünya!</div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: maroon;">Konumuz </span></b><span style="color: maroon;">Hala<b> İspanya İç Savaşı</b></span><b><span style="color: olive;">,</span></b>
Temmuz 1936 - Mart 1939.</div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="color: red;">(Devam ediyoruz)<o:p></o:p></span></i></div>
<ol start="1" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal">Alman
ve İtalyan emperyalistleri ile yaşanan kimi çatışmalara rağmen fakat
istikbaldeki çıkarlarına istinaden Amerikan, İngiliz ve Fransız
emperyalistlerin de İspanyol siparişçilerin isyan hazırlıklarına ciddi
olarak yardım ettiklerine şahit olunur.</li>
<li class="MsoNormal">Bu,
sırtlanlar ile çakalların ezeli ortak çıkar ittifaklarıdır.</li>
<li class="MsoNormal">Petrol
şirketleri ve benzeri yurt tanımaz sermayeler de sürece dâhil olur.</li>
<li class="MsoNormal"><b>Bir iç savaşa engel olmak için</b>
demokrasinin barışçı yollardan gelişmesini sağlama çabasına girişilir,
fakat karşılarında uluslararası zalim bir komplo vardır.</li>
<li class="MsoNormal">Para
ve toprak sahibi oligarşinin de İspanya’da yaşananların İkinci Dünya
Savaşının ilk perdesi olduğunu görecek basirette olmadığı anlaşılır.</li>
<li class="MsoNormal">Tehlikenin
somutlaşması üzerine -17 Temmuz 1936’dan sonra- halkın bu duruma karşı
silahlandırılması fikri dillendirilir olur.</li>
<li class="MsoNormal">İspanyol
direniş önderlerinden <b>Dolores</b> <b>İbarruri</b>, Madrid Radyosundan şu
bildiriyi okur: “İşçiler! Hükümet, savunma için gerekli silahları elimize
vermiştir. Harekete hazır olun. Her faşist aleyhtarı, her işçi kendisini
silâhaltında bir asker saymalıdır. Mücadeledeki yerinizi alınız. Faşizm
geçemeyecektir!”</li>
<li class="MsoNormal">Fakat
basiretsiz cumhurbaşkanı Azana, halkın silahlanmasına engel olmak için
elinden geleni yapar.</li>
<li class="MsoNormal">Bu
aymazlık ne çok kan dökülmesine sebep olur. Acı sonuç isyan sürecinde
görülür.</li>
<li class="MsoNormal">Amerika,
İngiltere, Fransa ve asıl İtalya ve Almanya destekli Franko çok kan döker,
şiddetli çarpışmalar olur. Derin bir yalnızlığa rağmen işçi sınıfı,
köylüler, halk kolayca teslim olmayacaklarını gösterir.</li>
<li class="MsoNormal">19
Temmuz 1937 Pazar günü, halk şafakla birlikte Montana Kışlasına saldırıya
geçer. Öğle olmadan isyan kalesinin kapıları kırılır. Madrid, Bastille’ini
ele geçirmiştir, denir.</li>
<li class="MsoNormal">Aynı
günün öğle zamanı Barselona halkı da Katalan’daki son isyancı kalesi olan
Atarazanas Kışlasını ele geçirir. </li>
<li class="MsoNormal">Ne
yazık ki bunlar İspanya halkı için iyi günlerdir.</li>
<li class="MsoNormal"><b>Galiçya’da işçiler, köylüler ve
balıkçılar</b> silahsız ve savunmasız bir şekilde aman vermeyen düşmana
karşı umutsuz bir mücadeleye girişir.</li>
<li class="MsoNormal">Hakikatte
bu da, faşistlerin İspanya’yı ele geçirme sürecinin bir fotoğrafı olarak
kayda geçer. (Yalnızlık!)</li>
<li class="MsoNormal">Bir
kışla baskınında ele geçirdikleri bir tüfek, av tüfeği, bir faşistin
elinden kapılan tabanca, eski bir koleksiyondan alınan bir arkebüz işte o
saatte halkın silahları olarak listelenir.</li>
<li class="MsoNormal">Emperyalist
güçlerin ittifakı karşısında bir destek cephesi oluşur. Fakat sanat ve
kültür hayatının en tanınmış kişileri faşist katillerin kurbanları arasına
girer: Şair Federico Garcia Lorca, Leopoldo Atlas, Juan Peset, Carrasco
Formiguera… Öldürülür…</li>
<li class="MsoNormal">Bir
iç savaşın romantik evresi böylece sona erer.</li>
<li class="MsoNormal">Falanjistler,
Faslı Araplar, Lejyonerler işgal bölgelerindeki halkı soyarlar. Evlere,
çiftliklere, işliklere el koyarlar. İşçiler, köylüler, halk hakaretlerle uğrarlar.
Frankocu sloganlar atarak yürümeye zorlanırlar, kadınların saçları
kesilir.</li>
<li class="MsoNormal">Cinayetleri
engelleyecek bir güç olarak düşünülen Kilise, pek çok yerde hiyerarşik
baskıyı destekler, bazen bir sessizliğe bürünür bazen de katliamları haklı
gösterecek taktikler geliştirir.</li>
<li class="MsoNormal">Piskoposların
bu kirli savaşı “bir haçlı seferi” olarak nitelendirmeleri Franko’nun 460
Bask papazını öldürtmesine, tutuklatmasına, sürgüne göndermesine engel
olmaz. (Neymiş, susunca sıra geliyormuş.)</li>
<li class="MsoNormal">Franko
lejyonerlerinin ilk ele geçirdikleri yerler önemli işçi sınıfı olmayan
bazı tarımsal bölgeler veya yoksul çiftçi yerleşimleri olur. İşçi
sınıfının bilincinin işgal karşısında önemli bir direnme noktası olduğu
can yakıcı bu örneklerle tecrübe edilir.</li>
<li class="MsoNormal">Ağustos
1936’da şu bildiri yayımlanır: “Bir yanda ülkemizin askeri ve reaksiyoner
güçleri, diğer yanda demokrat ve ilerici bir İspanya isteyenler arasında
bir mücadele olarak başlayan savaş kısa zamanda bir bağımsızlık
mücadelesine dönüşmüştür.”</li>
<li class="MsoNormal"><b>Franko devletinin</b> <b>meşruluğu</b> “<b>yabancı süngüsü</b>” olarak tanımlanır. Hitler bunu, Almanya ve
İtalya askeri yardımları olmasaydı, Franko bugün var olamazdı, diye -bize
de tanıdık bir fotoğraf vererek- itiraf eder.</li>
<li class="MsoNormal">Bu
esnada Franko kendi cephesinde güçlenirken siyasi rakipleri enteresan
kazalarla hayata veda ederler.</li>
<li class="MsoNormal">Fas
halkının ilerici kesimleri, Arapların Franko ordularına alınmasını
protesto eder, Fransız yönetimine karşı ayaklanırlar. Ki Kuzey Afrika’dan
gelen asker sayısı 100 bin kişi olarak açıklanır.</li>
<li class="MsoNormal">Portekiz’den
Diktatör Salazar’ın faşist ayaklanmaya katkıları unutulmamalı. Alman
yardımları Portekiz’den geçer. Portekiz toprakları, hava alanları, ulaşım
ve radyosu hatta ordu ve polisi Salazar tarafından Franko emrine verilir. </li>
<li class="MsoNormal">İtalyan,
Alman, Arap ve Portekizli olarak 300 binden fazla yabancı subay ve asker
faşist mevzilerde İspanyol halka karşı savaşır.</li>
<li class="MsoNormal">Savaş
boyunca sınırsız bir petrol kaynağını ABD destekli şirketleri özellikle
Standard Oil sağlar. Franko’nun dışişleri başkan yardımcısı Jose Maria D.
“Amerikan petrolü, Amerikan kredisi ve Amerikan kamyonları olmasa idi
savaşı kazanamazdık.” diye itiraf etmekten kendini alamaz. Ve fakat
Meksika’nın İspanya Cumhuriyeti’ne göndermek istediği silahların
tedarikine ABD kesin bir şekilde karşı çıkar.</li>
<li class="MsoNormal">“Müdahale
etmeme tipi müdahale” taktiği geliştiren Emperyalist Avrupa, bir yandan
İspanyol Halk Cephesini yalnızlaştırırken diğer yandan taşeronlarına şapka
uçurtan silah, para, asker, malzeme desteği verirler. Zira Londra’da
muhafazakâr iktidar mensuplarının, İspanya madenlerinde önemli hisseleri
olduğu ve bunların korunması için, İspanya’da faşist muhafazakâr bir
yönetime ihtiyaç duydukları mırıldanılır.</li>
<li class="MsoNormal">İspanya
İç Savaşı, hem kapitalizmi hem 20. yüzyılı ve 21. yüzyılın şu ilk
günlerini hem coğrafyamızın yakın gelecekteki “kaderini” anlamada önemli
tecrübelerle dolu, cümlesi şu esnada kederli kederli durur.</li>
<li class="MsoNormal">Gelişmeler
üzerine Dolores İbarruri “İş kahramanlığa kalsa, halkımızın kahramanlığı
yer de artar. Fakat şu an kahramanlık yeterli değil. Faşistlerle
mücadelede silaha da ihtiyacımız var.” diyerek durumu özetler. Ve fakat…</li>
<li class="MsoNormal">İspanya,
Franko, faşizm, taşeronluk, işbirlikçilik; ama Halk Cephesi, Komünistler,
Sosyalistler, İşçi Sınıfı; ötede ABD ve Avrupa emperyalizmi, Naziler, 2.
Dünya Savaşı, Avrupa’yı saran dehşet, Yunanistan’da Metaksas diktatörlüğü,
Türkiye’de yükselen faşizm derken “Hiçbir vaka sadece kendinden ibaret
değildir.” cümlesini sayfa kenarına not ettirir.</li>
</ol>
<div class="MsoNormal">
Evet, yalnız ve üzgündür İspanya. Sonunda Cumhuriyet
yenilir. 28 Mart 1939 Salı günü saat 11’de Franko’nun faşist birlikleri 986 gün
direnen Madrid’e girer. Bu esnada Komünizm aleyhtarlığı yalnızca faşizm ve
emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden bir silah olarak vücut bulur. 30 Mart
1939’da tüm İspanya işgal edilir. Savaş bitmiştir ama İspanya; darağaçları,
kurşuna dizilmeler, engizisyon işkenceleri ve kanlı bir yok etme ile karşı
karşıyadır. Bundan sadece 15 gün önce Hitler Çekoslovakya’yı, 23 Martta Memel’i
işgal eder. Nisanda Mussolini Arnavutluk’a saldırır. Ve 1 Eylül’de İkinci Dünya Savaşı başlar.
Özellikle İngiliz ve Fransız halkı hükümetlerinin stratejik hatalarla dolu
politikalarının “acı harmanını biçerler.”</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Barselona’ya yağan bombaları vaktiyle durduramayanlar Londra
ve Paris’i kurtaramamıştır.</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-12160358385452689432013-11-22T04:00:00.002-08:002013-11-22T04:00:43.170-08:00ispanya iç savaşı<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: red;">986 Gün veya Acı Harman<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: green;">1.Bölüm<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
Tarih tekerrür eder, sözü tarihin tekerrür ettirilmesi
stratejisinde geçerlidir. Tekerrür eden-ettirilen emperyalist hesaplar, işgal,
yağma, işbirlikçilik veya taşeronluk olabilir; değilse tarihin kendini tekerrür
etmesi zaten mümkün değildir, zira biliriz aynı rüzgârda bir daha salınmaz
zerdali dalı.</div>
<div class="MsoNormal">
Evet, aslında devinir dünya! </div>
<div class="MsoNormal">
<b>Konumuz İspanya İç
Savaşı,</b> Temmuz 1936 - Mart 1939.</div>
<div class="MsoNormal">
Şuradan dönüp bakınca İspanya İç Savaşı’na, tarihin
faşist-kapitalist-işgalci-yağmacı cepheler tarafından nasıl tekerrür
ettirildiğini görüyoruz. </div>
<div class="MsoNormal">
İspanya deneyimi o sıralarda, devamında 2. Dünya Savaşı’nda,
sonrasında özellikle Avrupa’ya çok şey öğretmiştir hem zulme direnmede, hem
işçi sınıfını mücadelesinin enternasyonal bir platformda ve emperyalist
güçlerin yekûnuna karşı yapılması gerektiği bilincinde, hem de yaşanan
dramların bir kazanıma dönüşmesi sürecinde. </div>
<div class="MsoNormal">
Örneğin İspanya İç Savaşı dönemi İngiltere’de bir kuşağı bir
bilinçlenmeye ve eyleme yöneltmiştir. İşçi sınıfı mücadelesine giren gençler,
işçiler hükümetlerinin gafletlerine rağmen sömürgecilik karşısında İspanyol
halkının yanında fiilen yer almışlardır. </div>
<div class="MsoNormal">
“İspanyaya Yardım” hareketi devrimci bir öngörü ile
sloganlaştırılıyordu bu arada: “Barselona’ya yağan bombaları şimdi durdurursan
Londra ve Paris’i kurtarırsın.” (Bunlar Franko ayaklanmasına karşı yeterli
olmuş mudur? Ne yazık ki hayır! Mevzu aşağıda…)</div>
<div class="MsoNormal">
Lakin Avrupa ve dünya halkaları Muhafazakârların faşizmi
desteklemelerinin bedelini, faşizmin İspanya yengisi sonunda yeni bir dünya savaşı
trajedisi ile ödediler. Franko saflarında İspanya halkının üzerine yürüyen aynı
tanklar, uçaklar tüm Avrupa’yı felakete sürüklediler. Faşizmin kötü karakteri,
savaş hırsı, işçi düşmanlığı, zalimliği de özellikle muhafazakâr faşizm
taraftarları ile acı verici bir biçimde ortaya çıkmıştır. </div>
<div class="MsoNormal">
Bu yazı elbette kapsayamaz bir dönemin dramını, ama
sömürgeci devletlerin önemli desteğiyle Franko’nun İspanya’yı işgal etmesini
birkaç maddede şöyle özetleyebiliriz: </div>
<br />
<ol start="1" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal"><b>İç savaşın biraz öncesinde, Falanjistler,
Nazi örgütlenmesinden dersler çıkarmak için</b> Almanya’ya incelemeye
gider.</li>
<li class="MsoNormal">Falanjistlerin
dönüşteki sloganı “bizim anladığımız tek dil silah dilidir” olarak yazılır.
Süreçte birçok işçi, gazeteci, Komünist, Sosyalist öldürülür.</li>
<li class="MsoNormal">1933’ün
sonuna doğru Sosyalistler ve Sol Cumhuriyetçiler hükümetten
uzaklaştırılırlar.</li>
<li class="MsoNormal">Olası
en yoz grup hükümeti kurar; bu, faşist diktatörlüğün kuruluşuna giden ilk
adım olarak kaydedilir.</li>
<li class="MsoNormal"> Faşist tehlike karşısında işçi sınıfını
ve halkı birleştirme faaliyetlerine girişilir.</li>
<li class="MsoNormal">Ayaklanan
işçiler, Asturias’ta silahlı isyan halini alan bir grev başlatırlar.
Asturias’ta iktidar ele geçirilir.</li>
<li class="MsoNormal">Bu
iktidar Fas’tan getirilen, General Franko yönetimindeki Lejyon askerlerine
karşı iki hafta dayanılır.</li>
<li class="MsoNormal">Buradan
bir iyi bir de kötü çıkar. <b>İyi</b>:
Ülkede örgütlenmeler, direniş oluşur. <b>Kötü</b>:
Taşeron Franko’nun da ayak sesleri duyulur olur.</li>
<li class="MsoNormal">Bu
arada Cumhuriyetin Fas’taki sömürge politikası, Fas’a bağımsızlığını
vermeye yanaşmaması, İspanya’nın yakın gelecekteki kaderini şekillendirir.</li>
<li class="MsoNormal">Franko
gibi Afrika’da görev alan generallerin komutasındaki güçler, Faslı
yurtseverlerle yaptıkları çarpışmalarda taktik, pratik ve moral bakımından
ileride İspanya halkına karşı girişecekleri savaşın zemini hazırlarlar.
Ki, faşist isyanın lokomotifi bu birlikler olur. Franko’nun beslendiği
zihniyet geri kalmış tarımsal bölgelerde filizlenir, boy verir.</li>
<li class="MsoNormal">İspanyol
taşeronlar yalnız başlarına hareket etmez, Hitler ve Mussolini ile yakın
bağlar kurulur. Daha 1934’te Roma Anlaşması ile Mussolini faşist İspanyol
güçlerine silah ve para yardımı yapmayı kabul eder. </li>
<li class="MsoNormal">Devamında
bunların Berlin ve Roma ziyaretleri sıklaşır. (Bu tür ziyaretler bilindiği
gibi günümüzde de malum hesaplara göre devam etmektedir coğrafyamızda da.)</li>
<li class="MsoNormal">Hitler
ve Mussolini Avrupa ve Akdeniz’de genişleme siyaseti doğrultusunda, kendi
amaçlarına boyun eğecek ve hizmet edecek taşeron-işbirlikçi bir hükümetin
kurulması stratejilerini kollamaya devam ederler.</li>
<li class="MsoNormal">Haddizatında
Hitler’in yakın planlarının tesisi için İspanya madenlerine fena halde
ihtiyacı olduğu bilinir.<i><span style="color: red;"> (Devam edecek)</span></i></li>
</ol>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-31939026484038606742013-11-16T01:52:00.004-08:002013-11-16T04:48:51.423-08:00güzel sürgün<div class="MsoNormal">
<b>Celal Tan'dan Gezi'ye</b><br />
*RED'de 2011'de yayımlanmış yazımızın güncellenmiş halidir.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_jfJNw4VTABDzSzO9IzJROHCXfO3lyVyqBsxCM1hERoB_LJd-MYfmNqoruxaAfqitZ1gaCN1yc3SIJ5XzxcmInFJ67iyywQiMbpjcrJnHN5mCr1FbmEAuOR9U7CId2mxsX0087OxxkQ/s1600/ctn.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="193" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_jfJNw4VTABDzSzO9IzJROHCXfO3lyVyqBsxCM1hERoB_LJd-MYfmNqoruxaAfqitZ1gaCN1yc3SIJ5XzxcmInFJ67iyywQiMbpjcrJnHN5mCr1FbmEAuOR9U7CId2mxsX0087OxxkQ/s320/ctn.jpg" width="320" /></a></div>
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
</div>
<ul>
<li><span style="color: maroon;">Onur
Ünlü, </span></li>
<li><span style="color: maroon;">TRT, </span></li>
<li><span style="color: maroon;">Banka Asya Günlüğü, </span></li>
<li><span style="color: maroon;">Celal Tan, </span></li>
<li><span style="color: maroon;">Leyla ile Mecnun </span></li>
<li><span style="color: maroon;">ve Sürgüne dairdir.</span></li>
</ul>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Ah
Muhsin’e dönüşün kısa bir hikâyesi olabilir mi bu yazı,<br />
tabi bizim penceremizden bakınca...<br />
Bilmem ki!<br />
Arada
kırıcı bir laf varsa şimdiden affola!</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #274e13;">Umut’tan Hikâye’ye</span><span style="color: #993300;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
1970’te ‘Umut’un, 1971’de
‘Ağıt’ın aldığı ödül 2011’de ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’ne
gitmiştir. Bu ‘sekans’ aynı zamanda son 40 senenin Türkiye’sinin ve de
Adana’sının fotoğrafını verir. Yılmaz Güney’den “<b>Afili Filintalar</b>”a, <i>ben derim
ki,</i> dramatik bir geçiş… Evet, savaş bitmeden teslim alınır olmak, hakiki
bir acıklı hikâye…</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b>Sarphan Uzunoğlu</b>’nun o gruba dair bir cümlesini şuraya koyup devam
edeyim:<br />
“Anarşizm mi, AKP’nin uslu Türk çocukları olmak mı? Bahşedilen ile olunan arasındaki derin seçim.”<br />
Şiirlerini sevdiğim, filmlerini içerdiği mistik ve fantastik unsurlar açısından tutarlı ve eğlenceli bulduğum Onur Ünlü o filminin bir kara mizah olduğunu belirtmişti. Kara mizah!<br />
Hak verilir ki kara mizah iktidarın gölgesinde bir yerlerde durarak yapılmaz. Şöyle güneşe, açığa, ayaza, fırtınaya filan çıkmak lazım, öyle icap eder. Sinema veya sanat tarihi, ya da insanlık tarihi mizahın karasını galiba böyle kaydeder, kaydederse. Kanımca mizah, -hangisi olursa olsun- erk’in karşısında bir yer bulur kendine. Bildik sebepleri yazmayacağım buraya. Hele bu “kara” bir mizah ise yerleşik değer ve kuralları, bilmem neleri çok da iplemez herhalde. En azından bir sistem eleştirisi vardır bre; günlük hayatın, egemen siyasetin, sanatın kendi köhne eğilimlerinin, alışkanlıklarının, bilmem neyinin eleştirisi…<br />
<ul>
<li>Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’ne gelecek olursak;</li>
<li>öylece bakınca apolitik bir kara mizah olarak duruyor.</li>
<li>Arada bir iki küfür ki ben o filmdeki küfürleri yarım saat içinde kullanır ve tüketirim,</li>
<li>bu noktada eleştirmiyorum filmi.</li>
<li>O mistik fantastik unsurlardan dolayı bir kara mizahsa söz konusu olan, o zaman böyle bir şey beni aşar.</li>
<li>Ama filmin kahramanının işi üzerinden ve filmin bir mekânıyla kurulan bir kara mizahsa bu, </li>
<li>o zaman tam burada bir iki noktaya değinirim.</li>
<li>Filmin kurgusuna, diyaloglarına, temposuna, </li>
<li>belki senaryodan kaynaklanan çelişik durumlarına bakmayacağım, beni aşsın gitsin o konular da.</li>
<li>Fakat bir seyirci olarak takıldığım meseleye bir iki laf edeceğim.</li>
</ul>
<b><span style="color: #cc0000;">Sinopsis Niyetine</span></b><br />
Celal Tan bir hukukçudur, genç eşini kıskançlık sonucu öldürür. Bir başka hukukçu arkadaşından suçu üstlenmesini ister ki o da zaten ölümcül hastadır vs. Öteki de bunun karşılında dini konularda pek yetersiz olduğunu belirtip kendisini ‘münkir ile nekir’in sorgusuna hazırlamasını ister falan. Sonra birbirlerini satarlar.<br />
<ul>
<li>Filmin politik(!) arka planında şöyle bir şeyler görülür: </li>
<li>Bir anayasa hukukçuları derneği (AHUD) vardır, </li>
<li>orada bir balo filan vardır, </li>
<li>baloda bir orkestra vardır, </li>
<li>o orkestranın çaldığı ‘eski cumhuriyet’in bir marşı vardır. </li>
<li>Marşa eşlik eden ‘dinozorların’ ellerinde bayraklar ve üzerinde </li>
<li>derneğin Türkiye haritasına yani ülkeye inmiş adeta yıldırım saçan bir tür tokmağı olan flamalar vardır. </li>
<li>İki hukukçu arkadaşın meseleyi konuştuğu kanepenin yanında, </li>
<li>dernek girişinde filan bir çiftetelli oynamayı bile beceremeyen hukukçu ordusu vardır (ki orası bir hukukçular derneğidir). </li>
<li>Arada koltuk sevdalısı dekan vardır (dekandı herhalde). </li>
<li>Bildiğiniz rezillik! </li>
<li>O zaman yıkılın ulan, takoz olmanın ne âlemi var hızla ilerleyen ülkenin önünde! </li>
<li>Bu minvalde bir kara mizah figürü…</li>
</ul>
<b><span style="color: #990000;">Yaşasın Yeni Cumhuriyet</span></b><br />
Anlamak için Alin Taşçıyan olamaya gerek yok! Evet, filmde bariz bir eleştiri yapılmıştır ‘eski cumhuriyet’in hukukuna ve hukukçularına ilişkin: Adeta dinsizdirler ve en basit konularda bile imandan bihaberdirler, namaz kitabını yere atacak kadar duyarsızdırlar. Ellerinde bayraklarla bir salonda salınıp dururlar, kös kös otururlar, birbirlerine sebepsizce ödüller verirler, koltuk düşkünüdürler, bir mekânda eğlenmekten bile acizdirler ki çiftetellidir, miskettir, halaydır, bunu bile oynamayı beceremezler. Bunlar bu halleriyle mi ülkenin kaderini belirlemeye ortak olacaklardır? Tamam, bu eleştirilere eyvallah! İmzamı da atayım altına, hadi. Lanetleyelim uyuşuk sistemin tüm köhne kurumlarını… Lakin bu “kara mizah”ın şimdiki zamandaki gereği ve orijini pek düşündürücüdür. (Hadi, böyle bir eleştiri örneğin sekiz on sene önce yapılsaydı yine gözlerimizi yaşartırdı. Şu enstantane sadece nekrofilidir.)<br />
Oysa güzel memleketim bir kara mizah cennetidir. Aç tavuğun darı ambarıdır, rüyasız ve riyasız:) 'riyasız'ı uyak için yazdım ama güzel oldu:) Ve de ‘Afili Filintalar’ cemaatinin bir tür eylemi olarak görünür olunca bu, işte o kara mizah yandaş mizaha dönüşür. Kimin ne yaptığı pek sırıtır. Bir köhneliğin eleştirisi, bir başka köhneliğin bina edilmesi sürecinin propaganda filmini ortaya çıkarır.<br />
<ul>
<li>Bu noktada Onur Ünlü’nün benim için, </li>
<li>Tansu Çiller’e yönetmenlik yapan bir Sinan Çetin’den hiçbir farkı kalmaz. </li>
<li>Toplama baktığımda da, </li>
<li>ta 1836’da bile Meksikalılar Alamo Kalesinin, </li>
<li>Teksaslılardan aldıklarında o kalenin yıkıntıları üzerinde bu kadar zıplamamışlardır tüm orduları, </li>
<li>topları tüfekleri, şairleri, yazarları, destancıları ve gazeteleri vs ile...</li>
</ul>
Tefecilerin eline düşüp iflas etmiş bir esnaftan gayri hiçbir alacağınızı tahsil edemezsiniz. Ya da zaten filelere girmiş bir topa bir daha vurup orada aynı pozisyonda ikinci golü hanenize yazdıramazsınız. Böyle hareketler iktidarın tribününe oynamaktır. Haddizatında bir kara mizah değildir, mizahın kara paradoksudur, bir manada kavgayı ayırma numarasında karşıdakinin ellerini tutmak, arkadaki kudretli ağabeyin rahat yumruklar atmasında böylece taraf olmaktır (ve zaten kendisi uyarmıştı kitleyi, taraf-bertaraf teması ile).<br />
<b>Muktedirlerin argümanlarıyla, o sığınakta sanat yapmak… Bu kötü bir şeydir, kötü!</b><br />
Evet, şu tarz ve içerikle kara mizah yaparak “piyasada” tutunabilirsiniz, ödüller alabilirsiniz; ama sinema tarihinde, örneğin ‘Şarlo Diktatör’ filminde dünya temalı balonla oynayan ‘Hitler Şarlo’nun o üç saniyelik sekansı kadar yer alamazsınız. Ve Sanırım egemenlerin egemenlik alanında bir kara mizah da olmaz, çok çok ‘Afili Filintalar’ın AKP balanslı felsefelerinin kara mizahı çıkar. Sonuca bağlamak için Altınkoza’ya dönecek olursak;<br />
Altınkoza denen müsamere, AKP devlet erkânının bir şenliğidir gayri. Bize dair bir incelik, biz iz kalmamıştır. Kendileri çalıp kendileri oynamıştır. Onlar kendi dünyalarının keyfindedir.<br />
<ul>
<li>Sonuç? </li>
<li>12 Eylül 2010 referandumu itibariyle bu da bir dönem filmidir. </li>
<li>Yeni bir 12 Eylül sürecine sinema üzerinden “Afili” bir destektir.</li>
</ul>
“AKP’nin uslu Türk çocukları” kara mizahı kararında yaptıkça ödül ve ödüller almaya devam edecektir.<br />
_______________<br />
<b><span style="color: #990000;">NOT</span></b>:<br />
Bu yazı esnasında Leyla ile Mecnun değil Bank Asya Günlüğü gündemdeydi. Bu filmle bir borç ödendi diye düşünüyorum, sadece düşünüyorum iddia edemem, devamında da sayınmuhterem TRT de Leyla’yı pasladı Mecnun’a. Al gülüm ver gülüm yani.<br />
Derken,<br />
Bir yazdönümü yaşandı yurdumda.<br />
Bir Haziran süremiydi.<br />
Ölü torağı atıldı, şöyle bir silkelendi devran.<br />
Uzatmayayım;<br />
Bu arada Onur Ünlü de silkelendi ve ben neredeyim, ne yapıyorum, neden Taksim’de değilim filan dedi içinden sanırım.<br />
Bilmem ki…<br />
Ve kendini kendi hakikatinde buldu.<br />
Ama orada bırakılmaz hiçbir şey.<br />
Ben verdim ben alırım zihniyeti keyfiyetini oraya da göstermişti böylece.<br />
Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi, <b>aslında bir muktedirin ve avenesinin aşırı acıklı hikâyesiydi.</b> Bunu da dünya âlem naklen görmüştü.<br />
Evet, o film kanımca Onur Ünlü’nün sırtında bir yüktü. O yükü şu güzel sürgünle atmış, ondan kurtulmuştur, iyi de olmuştur.<br />
Şimdi ondan direnişin filmini bekliyoruz!<br />
Borcudur!<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEim1zSQfG-a0ZkUqLzNA1RjsZHoI7SEkvF99IHt_03XL7sJYeSboM0AstlMb73aQ826YH2BmITcbcgYrUn9okRHEawT9xYW-FvOxUznHg-Dt3ZCHRMO2H4fPw6Hiviplnwel34EV1BpJQ/s1600/ma.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEim1zSQfG-a0ZkUqLzNA1RjsZHoI7SEkvF99IHt_03XL7sJYeSboM0AstlMb73aQ826YH2BmITcbcgYrUn9okRHEawT9xYW-FvOxUznHg-Dt3ZCHRMO2H4fPw6Hiviplnwel34EV1BpJQ/s320/ma.jpg" width="281" /></a></div>
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-35379136234357468492013-11-13T00:02:00.000-08:002013-11-13T00:27:37.189-08:00ilk savaş<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsMRWJfiAcNImoeOIYtrSc-eoGp0bGmYo09ymFLEsdZNYNyRW9-X7UUaxS5Yefpg3lIO5D9EsCMiu3szUGoxgeMZvHMgAu2ETnIi_m1wRBiPpoOrHf9cKJoAAsLLFUm9TBq4F0UtHWng/s1600/sv.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsMRWJfiAcNImoeOIYtrSc-eoGp0bGmYo09ymFLEsdZNYNyRW9-X7UUaxS5Yefpg3lIO5D9EsCMiu3szUGoxgeMZvHMgAu2ETnIi_m1wRBiPpoOrHf9cKJoAAsLLFUm9TBq4F0UtHWng/s320/sv.jpg" width="231" /></a></div>
<br />Kabileler arası ilk ciddi savaştı. <br />Oklar bile yoktu henüz. <br />Şef Zumbar korkudan altına sıçmıştı. <br />"Osuruktu, rahat bıraktım öyle oldu." demişti.<br />İnanmış gibi yaptık.<br /><br /> Ama,<br />Kabilede işler ne zaman tamamen koptu biliyor musunuz? <br />Zumbar kendine bir danışman ve komşu kabilelerle konuşacak bir çapsız tayin edince. O çapsıza aramızda, Tarla Faresi derdik.<br /><br /> Oysa Domdom Ali ve Pusu Yusuf <br />meseleleri boğma rakı, tütün ve biraz da nüktedanlıkla hallederlerdi. <br />İkisini de özlüyorum.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-60702771970033564.post-48946025780154259662013-11-12T23:55:00.000-08:002013-11-13T00:28:42.639-08:00danış man<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0ohEeC3IkMWepm94-U_lJ7tnXvBQVavwsKwPZc_3pM5wW0d0P6ch53ZpRx5BWd0j4zStVyAYD8DxF7awhhr0kTn4Tb5Ic9IltFUa_klQ7PwhjfKEOZAhqwGH3rctGYSaN6mXHW8Tf5Q/s1600/d.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0ohEeC3IkMWepm94-U_lJ7tnXvBQVavwsKwPZc_3pM5wW0d0P6ch53ZpRx5BWd0j4zStVyAYD8DxF7awhhr0kTn4Tb5Ic9IltFUa_klQ7PwhjfKEOZAhqwGH3rctGYSaN6mXHW8Tf5Q/s1600/d.jpeg" /></a></div>
<br /><br />Şef Zumbar'ın en büyük kaybı, <br />bir müzakerecisinin olmamasıydı. <br />Bunun eksikliğini bilemeden yaşadı ve öldü.<br /><br /> Fakat Zumbar, son zamanlarda kendine bir danışman akıl etti. <br />Bizim Pusu Yusuf'u ayartmaya çalıştı. <br />Sonra kabilenin en denyo adamını seçti.Unknownnoreply@blogger.com0