Tecrübeye Hayır, Hatıraya Evet
Ama tecrübelere değilse de hatıralara itibar ederim. Çünkü tecrübe denen şeyin geleceğe dair bir dayatması vardır; bak, öğrendin, gördün, yaşadın bir daha aynı boku yeme, diye…
Sanki şu tecrübelerin bir öğretmen edası
vardır. Hiç sevmem. Didaktik, tatsız, sünepe bir izdüşümü görür oluyorum
oralarda bir yerde.
Tecrübe denince herkeste bir ağırlık filan…
Zannedersiniz ki eve tüm zamanların bilgesi gelmiş, en
muhterem ihtiyar, başköşeye oturtalım, içerse rakı ikram edelim. Et ve ekmek
verelim, beslenemediğimiz gibi besleyelim, tütünün saralım. Yeter!
Altı üstü tecrübe lan bu, biricik değil. Aynı vakaya dair
onlarca tecrübe edinebiliriz, bir de başkalarının onlarcası eklenince, saymakla
bitmez. Yani kendi kavmini kurar bu tecrübe dediğimiz zottirik. Kurmuşluğu
vardır. Yıllarca da hüküm sürer, sürmüşlüğü vardır.
Yahu dostlar,
Ben tecrübelere inanmayanların azınlıklı kavmindenim. Biz
ona aramızda “soktuğumun tecrübesi” deriz. Ne işe yararsın ulan, hiçbir işe
yaramamaktan başka.
Hayır, bir “tecrübeye” istinaden yazmıyorum bu satırları,
okuyup yeniden düşündüklerime hürmetendir bu inciler.
Tecrübe, öz Türkçesi deneyim. Koy gitsin.
Ama hatıralar…
Ne güzeldir onlar.
Sessiz bir rakı arkadaşıdır.
Güzel birkaç dizedir. Şirin Yeşilçam filmlerindendir. Dönüp dönüp okunmak
istediğiniz bir romandır, dinlemekten yorulmadığınız bir şarkıdır ve hatıra
dediğin de bir “şey”de gizlidir. Mühürler zamanı…
Dayatmaz, öğretmez, belletmez sade efkârlandırır, tatlı
tatlı… Ha, onun da hastalığına yakalanıp iflah olmaz bir nostaljiğe dönüşme
tehlikesi de yok değil hani.
Tecrübe diye lafa başlayan adamdan kaçarım dostlar.
Siz bana hatıralarla gelin.
Oradan kendimize yakışanı elbette bulup çıkarırız,
ille de gerekiyorsa,
yarın bir gün için…
Siz bana hatıralarla gelin.
Oradan kendimize yakışanı elbette bulup çıkarırız,
ille de gerekiyorsa,
yarın bir gün için…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder