24 Ekim 2013 Perşembe

dilemma

Tecrübeye Hayır, Hatıraya Evet

Ama tecrübelere değilse de hatıralara itibar ederim. Çünkü tecrübe denen şeyin geleceğe dair bir dayatması vardır; bak, öğrendin, gördün, yaşadın bir daha aynı boku yeme, diye… 
Sanki şu tecrübelerin bir öğretmen edası vardır. Hiç sevmem. Didaktik, tatsız, sünepe bir izdüşümü görür oluyorum oralarda bir yerde.
Tecrübe denince herkeste bir ağırlık filan…
Zannedersiniz ki eve tüm zamanların bilgesi gelmiş, en muhterem ihtiyar, başköşeye oturtalım, içerse rakı ikram edelim. Et ve ekmek verelim, beslenemediğimiz gibi besleyelim, tütünün saralım. Yeter!
Altı üstü tecrübe lan bu, biricik değil. Aynı vakaya dair onlarca tecrübe edinebiliriz, bir de başkalarının onlarcası eklenince, saymakla bitmez. Yani kendi kavmini kurar bu tecrübe dediğimiz zottirik. Kurmuşluğu vardır. Yıllarca da hüküm sürer, sürmüşlüğü vardır.
Yahu dostlar,
Ben tecrübelere inanmayanların azınlıklı kavmindenim. Biz ona aramızda “soktuğumun tecrübesi” deriz. Ne işe yararsın ulan, hiçbir işe yaramamaktan başka.
Hayır, bir “tecrübeye” istinaden yazmıyorum bu satırları, okuyup yeniden düşündüklerime hürmetendir bu inciler.
Tecrübe, öz Türkçesi deneyim. Koy gitsin.
Ama hatıralar…
Ne güzeldir onlar.
Sessiz bir rakı arkadaşıdır. Güzel birkaç dizedir. Şirin Yeşilçam filmlerindendir. Dönüp dönüp okunmak istediğiniz bir romandır, dinlemekten yorulmadığınız bir şarkıdır ve hatıra dediğin de bir “şey”de gizlidir. Mühürler zamanı…
Dayatmaz, öğretmez, belletmez sade efkârlandırır, tatlı tatlı… Ha, onun da hastalığına yakalanıp iflah olmaz bir nostaljiğe dönüşme tehlikesi de yok değil hani.

Tecrübe diye lafa başlayan adamdan kaçarım dostlar.
Siz bana hatıralarla gelin.
Oradan kendimize yakışanı elbette bulup çıkarırız,
ille de gerekiyorsa,
yarın bir gün için…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder