Önce
başarıya taparlar. Bunun en paçoz örneği de Adi şef Zumbar’dı.
Varsa
yoksa başarıdır kendileri için.
Hayatları
yenilgileri geçtim, beraberliklere bile müsait değil.
Kazandıklarında,
bir başkasının kaybetmiş olduğunu düşünmezler bile. Kaybetmek bir zayıflıktır
ve öyle bir zayıflığı düşünmezle bile, muhatap almazlar. -Aslında hayatları da
külli bir zayıflıklar resmi geçididir ya...-
Olur da
kaybederlerse veya kaybedecek gibi olurlarsa vay halimize… Çevirmek için her
yol mubahtır. Olmadı, o zaman ortada ya bir katakulli vardır, ya bir şer
koalisyonu, ya bir aymazlık…
Sadece
kendi hassasiyetleri vardır, kendi ilkeleri, kendi egoları…
O ego
ki, tüm kâinatı kendi içinde kaybedecek bir kara delik büyüklüğündeki BEN’den
başka bir şey değildir… BEN… Bunu memleket din vatan millet edebiyatı ile pek
ala da örterler.
Kazanmak
için var olmuşlardır. İçlerinde bir yarıtanrı yattığını düşünebilirler. Habitatları
biz sıradanlara tenezzül etmez, bir nevi Olimpos’tur orası.
Böylece
kazananın yanında olmayı severler. Tercih ederler. Hayır, bu dediğim zaten
kendiliğinden olur. Mıknatıslarının kutupları birbirini çeker. Hep çeker.
Güce
tapanlar önce başarıya taparlar, sonra da başarıya taparlar. Ölüme inanırlar,
iyi birer dindar olacak kadar; ama kendi ölümlerine inanmazlar. Ki Zumbar
ölümsüz olduğunu zannediyordu.
Yaşlanmayı, hastalıkları filan da bir hakaret
olarak telakki ederler, hayatın 1. tekil şahıslarına bir kastı.
Asla
yıkılmazlar. Zayıflık göstermezler. İnsan aklında genetik olarak bulunan Tanrı
modülü onlarda daha güçlüdür ama Tanrı Kral kodlamasıyla o modül kendi içlerine
yoğun olarak işlemiştir.
Ama işte
ilk Adi Şef Zumbar da var saydığı gücüyle göçüp gitmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder